Son gidişimizde Abdullah Usta ile sürekli bir anlaşma yapmış olmamız bizi biraz rahatlatmış ve ümitlendirmişti. Böylece biz orda yokken de ufak ufak da olsa bazı şeyler düzenlenebilecek, başında devamlı biri olduğu için bahçeye sebze gibi şeyler de ekebilecektik.
İş sebze ekmeye kadar gelince bizi bir tohum bulma heyecanı sardı. Zaten izlemekte olduğumuz Buğday Derneği ile iletişime geçtik, üyeleri olduk ve bir cumartesi günü derneğin kurucularından olan Victor Ananais ile Şişli' deki ekolojik pazarda buluştuk. Bize uzun uzun organik tarım ile ilgili bilgi verdi ve bölgede bize yardımcı olabilecek çiftliklerin bilgilerini verdi. Sağolsun bizimle çok ilgilendi, kendisinden hiç bilmediğimiz şeyler öğrendik, çok temel konularda doğru sandığımız bazı şeylerin aslında ne kadar yanlış ve sakıncalı olduğunu anladık. Kısacası Victor Bey ile görüşmemiz kafamızda birçok şeyi değiştirdi ve şekillendirdi.
23 Nisan'ın tatil olmasını fırsat bilip önündeki 3 günü de izin alarak 6 günlük bir zaman ayarlayıp İzmir'e gittik. Öncelikle su pompasından sorunu saptamak için eşim bazı ölçümler yaptı ve motorun yandığını anladı. Kuyudan motoru çıkardık ve tamir ettirebilir miyiz diye araştırdık. Fakat gördük ki tamir ettirmek nerdeyse yenisi ile aynı fiyata gelecek biz de yeni bir pompa aldık. Arızasının tespiti, çıkarılması, yenisini araştır, al, kuyuya tekrar taktır derken 2 günümüz bu işlere gitti.
Bu arada bir günümüzü Victor Bey'in bize önerdiği çiftlikleri ziyaret etmeye ayırdık. Bu çiftliklerde de bize çok yararlı bilgiler verdiler. Uygulamaları bizzat yerinde gördük. Fakat kendilerinden tohum temin edemedik zira hepsi tohumları fide yapıp tarlaya dikmişti bile. Biraz geç kalmış olduğumuz için tohum sevdasını bırakıp Kuşadasındaki çiftlikteki organik tarım mühendisinin yönlendirmesi ile soluğu Tire pazarında aldık. Şansımıza tam da gününde ordaymışız. Mühendis Bey'in söylediğine göre bu pazar bölgedeki en korunmuş pazarmış. Köylülerin hemen hemen hepsi kendi ürettikleri yerli tohumları ve bu tohumlardan elde ettikleri fideleri satıyormuş. Kendileri bile yetmediğinde burdan takviye fide ya da tohum alıyorlarmış. Biz de pazar dalıp çeşit çeşit domates, biber, patlıcan, salatalık, karpuz, kavun, çilek, marul fidesi ve bir sürü de tohum aldık.
Artık sıra tarlanın hazırlanmasına gelmişti. Arazimizin en yumuşak toprağa sahip kısmı aşağıdaki resimdeki kırmızı büyük yuvaklağın olduğu bölge. Su kuyumuzda bu bölgeye yakın olduğu için tarlayı da buraya yapmaya karar verdik. Tabi tarla diyorum ama beş dönümün beşini de ekmek gibi bir işe soyunmayı düşünmedik, en azından şimdilik :). İlk başta bize yetecek hadi bilemedin ailelerimize de verecek kadar olsun, bir yandan da işi öğrenelim, toprağımızda neler daha iyi oluyor onu anlayalım istedik.
Tarla için ilk yapılması gereken iş toprağın sürülmesiydi. Gerek Victor Bey gerekse mühendislerden aldığımız bilgi toprağı pulluk ile sürmememiz gerektiğiydi. Pulluğun toprağı kaldırıp yana devirmesi toprağın yapısını bozarak toprağı daha aç, daha fazla desteğe -gübre vs..- ihtiyaç duyar hale getiriyormuş. Bu yüzden çizer ya da kaz ayağı tabir edilen toprağı sadece yararak çizen bir alet kullanmamızı önerdiler. Pulluk kullanmaya alışmış köylülerde çizeri olanı zor bulduk tabii. Bir traktör ile anlaştık ve hem tarla olacak kısmı hem de aşağı teraslarda ağaçların olduğu yerleri sürdürdük. Traktörcü baba bir adamdı. Tarlayı hem en enine hem boyuna sürdü -tek taraf içine sinmedi :)- ki bu anlaştığımız işin iki katıydı aslında ama yine de bizden anlaştığımız 150 YTL' den fazla ücret istemedi.
Ertesi gün Abdullah Usta'nın yanına bir kişi daha çağırdık. İkisi ve bir de ben yumuşayan toprağın taşlarını ayıklayıp ve tarla için alan düzenlenmeye başladık.
Şimdilik yaklaşık 10m x 7m gibi bir alanı temizledik, düzenledik ve ektik. Aşağıda adım adım fotoğraflarını ekledim. Günün sonunda küçük de olsa bir bostanımız olmuştu.
Tüm bu sürme ve tarla işi arasında birkaç ufak iş daha halettim. Bunlardan biri zakkumlarımızda farkettiğim yaprak bitleri için ilaç hazırlayıp ilaçlama yapmak oldu. Bu konuda da yine Ornaik Tarım Mühendisi Beylerden :) bilgi aldım, sağolsunlar. Önerileri üzerine arapsabunu, saf alkol ve su ile hazırladığım ilaç daha ilk sıkışta bile bitlerin çoğunu yoketti. İkinci ilaçlama gerekirse diye bir parça da hazırlayıp Abdullah ustaya bıraktım.
İkinci ve asıl beni yoran iş ise ağaçlara gübre olsun diye ektiğimiz baklaların hasadını yapmak oldu. Aslında burda bir hata yapmışız şöyle ki bakla eğer bizim ilk başta niyetlendiğimiz üzere azot katkısı olsun diye ekiliyorsa çiçeklerinin %70 i açtığında çapalanıp toprağa karıştırılmalıymış. Ancak biz biraz da "o kadar ektik
baklasını da yiyielim bari" diye arsızlaştığımızdan çapalama işi için biraz geç kalmıştık. Zararı olmaz, yararı da olduğu kadar diyerek baklaların olmasına izin vermiştik. İşte o baklalar topla topla bitmedi. 3 büyük kova, tahminen 10 kilodan fazladır bakla topladım. Böylece arsamızın ilk sebzelerini de taze taze yemiş olduk.
Diğer ağaçlarımıza gelince özellikle zeytinlerde geçen sene bir böcek filizleri hep yemiş bu yüzden de ağaçlar çok büyümemişti. Benzer tatsızlıklar narenciyeler ve bazı meyvelerde de vardı. Fakat geçen sonbaharda yaptığımız ilaç ve bu sene Mart' ta yaptığım budamanın ardından artık hepsi yeşillenmiş, büyümüş, serpilmişti. Aşağıya da onlardan birkaç fotoğraf koyarak yazımı burada noktalıyorum.
27 Nisan 2009 Pazartesi
Bahçemizde İkinci Bahar
Yeni bir bahar
Krizin gelişiyle beraber işleri durdurunca tahmin edersiniz ki motivasyon ve moralimizi de oldukça kaybettik. Ben de o moralsizlik ile hiçbirşey yazmadım uzun zamandır. Zaten uzun süre İzmir' e de gidemedik.
Koca kışın üstüne Mart sonunda 2-3 günlüğüne kaçtık İzmir' e. Evle ilgili birşey yapmadık tabii. Ev ustaların son çalışmasından sonra aşağıdaki halde kapı ve camlarının takılmasını bekliyor.
Ama bahçe yaşıyordu ve onu ihmal etmek olmazdı. Orda olduğumuz sürece hava yağışlıydı ve çok fazla iş yapmamıza izin vermedi yine de özellikle zeytin ve meyveleri budayıp, diplerini temizleyip, gübreleyebildim.
Bahçemize bahar yavaş yavaş gelmeye başlamış ağaçlarımızın bazıları çiçeklenmişti. Gübre olsun diye ektiğimiz baklalar kocaman olmuş pür çiçeğe durmuşlardı.
Kış şansımıza yağışlı geçmişti ama yaz yaklaştığı için bahçeye devamlı bakacak biri lazımdı. Allahtan daha önce işlerin başında olan Abdullah Usta bizimle devamlı çalışmaya talip oldu. Dönüşümüzün hemen öncesinde ayda 15 gün (yani 2 günde 1) gelip gerekli tüm işlerde bizim için çalışması karşılığında aylığı 400 YTL' ye anlaştık.
Bu arada su pompamızda kış başında bir arıza olmuştu ve pompa çalışmıyordu ancak orda bulunduğumuz süre bu işle ilgilenmeye yetmedi. Havaların hızlı ısınmamasını umarak Nisan ayında tekrar bir İzmir seyahati planlayarak herşeyi Abdullah ustaya emanet ettik ve İstanbul'a döndük.