
Seneler seneler önceydi, bir hayalimiz vardı...
Acımasız, gürültülü, hırçın şehirlerden uzak, sessiz, huzurlu bir diyarda, önce kocaman bir bahçemiz sonra da o bahçenin içinde küçük, şirin evimiz olacaktı.
Bu çoğunun aksine bir emeklilik hayali değildi bizim için. Şehirde yaşlanıp, sonra da yaşlılığımızı geçirecek bir yer aramıyorduk.
Biz şimdiden kaçmak ve o huzurlu diyarda yaşlanmak istiyorduk. Ama biz de sıradan insanlardık, çok paramız, büyük yatırımlarımız yoktu. Sahip olduğumuz şeyler çalışan iki kişinin geliri, başımızı soktuğumuz bir evimiz ve arabalarımızdan öteye gitmiyordu. Fakat çok istiyorduk, rüyalarımızda görüyor her fırsatta hayallere dalıyorduk.
Bu süre zarfında çok yer gezdik, dolaştık. Aradık, taradık.. Gittiğimiz her seyahatte kendimizi "SATILIK" ilanlarındaki telefonları not eder bulduk. Hayal peşinde koşmak güzel ama bu arada farkettik ki bizim hayalimizin bazı kriterleri de var.
Örneğin, şehirden (bu şehir bizim için İstanbul) uzak olmak istiyorduk ama şehrin nimet ve avantajlarından da tamamen mahrum kalmak istemiyorduk. Gerektiğinde kısa bir yol katederek gerekli sağlık hizmetlerine, sosyal hayata ve bazı ihtiyaçlarımza ulaşmak istiyorduk. İstanbul'a yakın kalmayı düşünmüyorduk, hayalimiz daha sıcak iklimlerdeydi. O zaman dedik ki öyle bir yer bulalım ki güneydeki büyük şehirlerden birinde olsun. Şehrin dışında olalım ama istediğimizde şehre hızlıca ulaşabilecek kadar bir mesafede duralım.
Sonra mesela denizi çok seviyorduk ama deniz kenarlarında arsalar çok küçüktü ama biz yakın çevremizde kalabalık, gürültü istemiyorduk, hedefimiz paramızın yettiği en büyük araziyi almaktı. Eh bu da deniz kıyısında mümkün değildi. O zaman dedik ki mutlaka denizi uzaktan görelim. Elimizi sokamasak da güzelliğini seyredelim.
İşte böyle kriterleri alt alta dizince bir "olması gerekenler" listesine kavuştuk.
Hayaller peşinde koşarken gerçeklerin duvarına tosladık diye endişelendiğimiz anlar oldu. Ama bu liste sayesinde potansiyel bölgeleri hızlıca saptadık. Vee 2 sene önce bir Mayıs sabahı eşimi artık daha somut bir adım atmak için bunlardan en aklımıza yatana doğru yolcu ettim. Bir ön araştırma yapacak, sonra beni de çağıracaktı.
Hergün telefonla uzun uzun konuşuyorduk. Bazı yerler vardı ama sesinden anlıyordum ki hiçbiri gönlüne/gönlümüze göre değildi. Aradan geçen 5 gün sonunda ben de ona katıldım. İlk önce onun ön elemesinden geçen yerleri gezdik. Sonra kasabadaki tüm emlakçıları :)
Önce kriterlerimizi anlatıyor sonra peşlerine takılıp onları görmemizi istedeği yerleri geziyorduk. Emlakçılar bizim deniz kenarından uzak büyük arazi tarifimizi içlerine bir türlü sindiremiyor bizi devamlı denize yakın ama deniz görmeyen yerlere götürüyorlardı. Kendimizi anlatmamız zaman aldı :)

Sonunda yine bir arsa gezmesinden dönerken ben yolun sağında gördüğüm -denizi gördüğü belli- tepeleri işaret ederek "şuralarda bir yer yok mu allahaşkına" dedim. Daha cümlemi bitirmeden emlakçımızın yüzü bir anda aydınlandı. Evet orda bir yer vardı ama uzak diye aklına gelmemişti. Sırf bu tarifi bile bende sempati yarattı ve "hadi siz bize bir gösterin" dedik. İlk sapaktan sağdaki tepeye doğru çıkmaya başladık.
Küçük bir köyün içinden geçtik ve tepenin en üst noktasına geldik. Tepenin ucunda 2 tane taş ev duruyordu. Emlakçı arabayı bunlardan birinin yanında durdurdu. Boş bir arazi beklediğimiz için göreceğimiz arazinin içinde bulunduğumuz arazi olduğunu anlamadık o an. Şaşkın şaşkın etrafa bakarken emlakçımız "işte burası" dedi, "5 dönüm arazi içindeki evlerle beraber satılık...".
Hani ilk görüşte aşk derler ya, bizimki öyleydi işte. 5 dönüm içinde 2 taş ev, manazaraya yüzünü dönmüş öylece bizi bekliyordu. Körün istedigi bir göz allah verdi iki göz...
O kadar beğenmiştik ki ilk dakikalarda sadece ayran budalası gibi bakınabildik. Sonra fiyatı sorduk. İnanılmaz! Bu arsayı alacak kadar paramız vardı. Çığlık atmamak için kendimi zor tutuyordum. Halimize bakınca birden emlakçınn beğenimizin farkına varıp fiyatı yükseltmek için dolap çevirme olasığılı aklımıza geldi. Uzun zaman bu meslek grubuyla muhattap olunca aralarında çok cinlerinin olduğunu farketmiştik :) Eşimle birbirimize göz kırptık ve başladık sudan bahaneler saymaya: "ay bu evler çok küçük", "daha sadece kabaları bitmiş çok masraf etmek lazım", "hem burda ağaç yok", "5 dönüm küçük". En sonunda orda kalmaya devam edersek bu sahte hali sürdürmekte zorlanacağımızı farkedip "bugünlük bu kadar yeter biz biraz düşünelim" deyip emlakçıyı ofisine bırakmayı teklif ettik.

Emlakçıdan ayrılır ayrılmaz ilk işimiz son sürat arsaya geri dönmek oldu. Çıktık tepemize uzun uzun, doya doya baktık. Sanki mıknatısla çekilmiş gibi ordan bir türlü ayrılamıyorduk. O gün 3 kere araziye gidip geldik. Sonuncu gidişimizde yan arsadaki komşuları halimize kıs kıs gülerken bulduk. Biz de onlara katıldık, hep beraber hem kahve içtik hem de güldük.
O akşam arsayı almaya karar vermiştik. Heyecandan ikimizde uyuyamadık.
Ertesi gün ilk işimiz emlakçıyı arayıp alacağımızı haber vermek oldu. Arsa sahibi arandı, pazarlıklar başladı. Bu arada emlakçımız bir müjde verdi. Almaya karar verdiğimiz arsanın yanındaki 10 dönümlük parselde satılıkmış, istersek onu da alabilirmişiz. Paramız ilk arsaya ancak yetiyordu ama biz arsayı büyütmeyi çok istiyorduk. Herşey o kadar yolunda gidiyordu ki gözümüzü kapatıp bu borca girdik.
Sonunda tüm işlemleri halledip 15 dönümlük arazimize kavuştuğumuzda bile bunun gerçekleştiğine inanamıyorduk. Evet bütçemizi aşmıştık ama sahip şeyi düşününce buna asla pişman olmayacaktık :)
Biz hayallerimizin ilk adımını 2 sene önce attık. Maceramıza başladık :)
Başladığımızdan beri olanlar ve bundan sonra olacakları sonradan bakıp güzel anılar olarak hatırlayabilmek için bir yerde kaydetmek istedim. İşte bu blogun yazılmaya başlanmasının yegane sebebi de budur :)