8 Ekim 2008 Çarşamba

Dişi Kuş Bayram Tatilinde - 2

Bahçedeki gelişmelerden sonra sıra geldi evde yapılanlara.

İzmir'e vardığımız gecenin sabahında soluğu arsada aldık. Önce bahçeyi bir kolaçan ettik sonra da eve gittik. Gittiğimizde evimizin içindeki bölmeler ve kat tabliyesi tamamen yıkılmıştı. Tabliyenin demirlerini üst katta ki sıva sökme işleri için iskele olarak kullanmak üzere kesmeden bırakmışlardı. Bir usta üst katta diğeri alt katta sıvaların kabasını söküyordu. Varışımızdan kısa bir süre sonra bu iş de bitti.



Sonrasında dışarıdaki küçük balkonu yıktılar ve manzara cephemizdeki 2 küçük camın arasını yıkarak büyük tek bir cam yaptılar.





Sıra asıl büyük iş olan ve aslında biz gitmeden başlayacaklarını umduğumuz kabası sökülen sıvaların ve derzlerin ince temizliğiydi. Fakat gittiğimizde kalfanın bizim ayarladığımız adam dışında başkasını bulamamış olmadığını gördük. Hem kendiden bekleneni yapmamış hem de bu durumdan bizi haberdar etmemişti. Etseydi biz ona işçi bulabilirdik. İlk hayal kırıklığımızı bu konuda yaşadık.

Bu arada kendisi bazı denemeler yapmış fakat sıvayı sökmede çok başarılı bir sonuç alamamıştı. Bu durum planlarımızı oldukça aksattığı için ilk başta canımız sıkıldı. Daha önce yazdığım gibi işin biz gidene kadar kolaylanacağını ve elektrik tesisatını da yapabileceğimizi düşünmüştük. Ancak görünen oydu ki elektrik işi bayram süresine yetişmeyecekti. Napalım geç olsun güç olmasın dedik ve sorunu çözmek için beraber birkaç deneme daha yaptık ve sıvaların duvar ıslatıldıktan sonra çok sert olmayan bir metal spiral fırçası ile süpürülerek düzgün şekilde temizlendiğini gördük. Kalfanın bu işi biz gelmeden akıl edip yapamamasına ve işlerin gecikmesine üzülerek gerekli malzemeleri almaya gittik. İstediğimiz spiral fırçalar yoktu ancak ertesi gün temin edilebilecekti, bu yüzden günün kalan kısmında kapı babalarının dikilmesi işiyle ilgilenmeye karar verdik.



İzmir'e gitmeden önceki hafta babalar için kalıp vs gibi şeyleri ayarlamıştık. Silindir şekli istediğimiz için kalıp için en temiz PVC boru olur diye düşündük. Zaten diğer alternatif saçtan kalıp yaptırmaktı ki o da benzer bir maliyette olduğu için kolay yolu seçelim dedik. 31.5 cm lik PVC borular bizden önce kalfanın eline ulaşmıştı. Babaların boyu ve konumlarını da çizip fakslamıştık. Bu bilgilere göre Mehmet kalfa babaları dökmeye başlayacaktı. Gittiğimizde babalardan biri dökülmüştü ama bir sorun vardı. Kapının bulunduğu yer biraz eğimli. Mehmet Kalfa babaların yerini hazırlarken bu eğimi farketmiş ve eşimi aramıştı. Eğim ne kadar dedik 15 civarı dedi. Eşim de o zaman bir taraftan 7,5 cm traşlayıp diğer tarafa dolgu yapalım dedi. Okeyleşildi işe başlandı. Fakat gittiğimizde gördük ki ne bir taraf traşlanmış ne de diğer taraf doldurulmuş ve üstüne bir de aradaki eğimden doğan kot farkı 15 falan değil 40 cm civarında. Canımız ikinci defa sıkıldı tabii. Sonuçta biz başında durmadan bu kadar basit işler bile yürüyemeyecekse daha ince ve hesap kitap isteyen işler nasıl yürüyecekti. İşin kötüsü babanın biri dökülmüştü bile onu sökmeden çözüm bulmak için Mehmet kalfayla konuşmaya başladık. Fakat konuştukça canımız daha da sıkıldı çünkü hatasını kabul edip çözüm üreteceğine bu şekilde kullanılabileceği konusunda bizi ikna etmekten ne dediğimizi bile dinlemiyordu. Gerginlik tırmandıkça tırmandı, en sonunda eşim olaya el koydu. Görünen oydu ki yolun traşlanması ve ordan çıkan toprakla da diğer tarafın doldurulması gerekiyordu. Bunun içinde bir iş makinası gerekecekti. Bir kaç telefon görüşmesinden sonra o da ertesi güne ayarlandı ve hem önceki gece geldiğimiz yolun hem de gerginliğin verdiği yorgunluk ile işleri paydos edip eve döndük.

O geceyi bu iş nasıl yürüyecek diye kara kara düşünerek geçirdik. Tamam yıkım işi yapılmıştı (o bile beklenenden yavaş olmuştu). Ama bizim ondan asıl beklediğimiz bir ekip kurma onları yönetme, biraz hesap kitap isteyen konularda yetkinlik ve en önemlisi de tecrübesiyle bizi yönlendirmesi konularından hiçbirinde başarılı olamamıştı. Daha da kötüsü yanlış yaptığı bir konuda hatasını kabul etmiyor ve ne desek bize kendi yaptığının doğru olduğunu ispat etmek için uzun bir ikna konuşmasına giriyordu. Sadece inadı bile can sıkıcı olmaya başlamıştı. Mehmet kalfaya işi verirken çok ümitliydik fakat gördüklerimiz ve yaşadıklarımız büyük hayal kırıklığı yaratmıştı. Yine de daha işin başındayız karar vermeden biraz daha fırsat verelim dedik ve ertesi günün daha iyi olmasını umarak uykuya daldık.



Ertesi gün iş makineleri yolu düzeltti, ikinci ve üçüncü babanın yeri ve yolun yeni haline göre belirlendi, gelen spiral fırçaları ile duvarların silinmesine başlandı. Günün kalanın da işleri ustalara bırakıp biz İzmir'den gelen sevdiğimiz dostlarımız ile güzel bir gün geçirdik. Akşam paydos zamanı tekrar eve gittik.

Ustalar ile İzmir'e gitmeden önce yaptğımız konuşmalar da bayramın sadece 1. günü çalışmayacakları şeklinde anlaşmıştık. Mehmet kalfanın zaten bayramlaşacak pek kimsesi yoktu orda ve hemen de evin yanında ikamet ediyordu. Bu yüzden o zaten "ben tüm bayram çalışırım" demişti. Fakat paydos zamanı geldiğinde diğer usta bayramın 2. gününe kadar gelmeyeceğini söyledi. Neyse dedik diğer ustanın olmadığı zaman Mehmet kalfa tek başına devam edebilir. "edersin di mi?" dedik "ederim" dedi.

Bayramdan önce 2. babanın da betonunu dökmek istiyorduk ki biz ayrılamadan üçünü de bitirebilelim. Kalıbın 2-3 günden önce çıkmadığı düşünülürse çok fazla da zamanımız yoktu zaten. Fakat bu iş için 2 kişi gerektiği için diğer ustadan arife günü en azından yarım gün gelmesini istedik, kabul etti.

Bu arada eşim ilk baba yapılırken atladığı bir noktayı da bu babada uygulamaya karar verdi. Konu şuydu: Eşim, babaların kenarında bir kısmı betonun gömülmüş kapının menteşelerinin kaynatılacağı demirler bırakmanın kapının montajı sırasında işimizi kolaylaştıracağını düşünmüştü. Ancak bunu kalfaya söylemeyi unuttuğu ve tabi kalfa da kendisi akıl edemediği için ilk baba da bu nokta atlanmıştı. Ertesi gün ustalar betonu dökmeden demirlerin yerlerine monte etsinler diye ölçüleri çıkardık, yerleri bir kağıda çizdik ve bizzat yerinde de kalfaya da uzun uzun anlattık. Verdiğimiz ölçüler aşağıdaki gibiydi.



Yine de korkumuzdan pazartesi sabahı erkenden başlarına gittik. Gittiğimizde PVC boru üzerine verdiğimiz ölçüleri çiziyorlardı. Güvenimiz iyice sarsıldığı için çizdikleri yerleri bir de bizim önümüzde ölçmelerini istedik. Bir baktık ki orta 90 cm de olması gereken yer 70 cm de çizilmiş. İyi ki gelmişiz diyerek bunu düzelttirdik. Sıra PVC boruya çizilen yerlere metalin çıkacağı yerleri açmaya gelmişti. Biz de nasılsa çizimi düzelttirdik diye işi bırakıp merkeze bazı işlerimizi halletmeye gittik. Geri döndüğümüzde kalfa buyrun bakın işi bitirdik diye bizi babanın başına götürdü. Daha direğe bakar bakmaz gözle bile ortadaki demirin tam ortada olmadığı görülüyordu. Hatayı görür görmez farkeden eşim ustadan demirlerin yerini ölçmesini istedi. Kalfa ölçtüğünde bizim gözümüzle bile gördüğümüz asimetri matematiksel olarak da ispatlanmış oldu. 30-90-150 cm olan ölçüler ilk yanlış halindeki gibi 30-70-150 cm olarak yapılmıştı. Bizim sinirlenmeden söyleyecek bir şey aradığımız kısa sessizliği fırsat bulan kalfa bize çizimdeki gibi yaptığını ama ölçülerin yanlış olduğunu anlatmaya başladı. Sahnenin ne kadar gergin olduğunu tahmin edebilirsiniz. Çok sinirlenen eşim "çıkar şu sana verdiğim çizimi ve ölçüleri" dedi. Adam çıkardı "ölç bakim" dedi ölçtü. Doğal olarak yapılan işin bzim verdiğimiz ölçülerle ilgilisi yoktu. Bunun üzerine usta hala kendisini savunarak "verdiğiniz proje yanlış efendim" dedi. Gören duyanda adama üçüncü boğaz köprüsünü yaptırdığımızı sanır. Ne projesi yaw. Alt tarafı bi direğe 3 tane demir bağlayacaksın. Bu cümle ile nevri dönen eşim önce kalfaya sıkı bir fırça kaydı. Arkasından işi paydos etti ustayı evine yolladı ve kalfayla da o ana kadar oluşan memnuniyetsizliğini aktardığı ve ondan neler beklediğini bir daha hatırlattığı bir konuşma yaptı. Ardından biz de biraz sakinleşmek için ordan ayrıldık. Ancak moralimiz çok bozuldu. Yapılan hatalar çok büyük ve geri dönülmez şeyler değildi elbette ama her seferinde yap-yık yapacaksak o işi bizde yapardık. Orda tecrübeli birini tutup üstüne de bir sürü para vermenin ne anlamı vardı ki. Daha da önemlisi hataların kabul edilmesi bir yana yaptığının doğruluğunu ispat için tükenmez bir ısrarla karşılaşmak oldukça sinir bozucuydu.

Allahtan bayram sevdiklerimizle biraraya gelip rahatlamamızı sağladı. Bayramın verdiği iyimserlikle sakinleştik, yumuşadık. Hatta -herkesi kendimiz gibi düşünerek- belki de bu 1,5 günde biraz düşünmüş ve kendini afettirmek için babadaki sorunu düzeltmiş -bunun kolayca düzeltilebilecek birşey olduğunu söyleyip durmuştu- ve sıvaların söküm işinde de -bayramda çalışacağını söylediği için- biraz olsun ilerleme kaydedilmiş olabileceği hayaline kapıldık. Eşim "acaba adama çok mu yüklendim" diye üzüldü. Tüm bu iyimser duygularla bayramın ikinci günü akşama doğru tekrar eve gittik. Gittiğimizde kalfa çalışmıyordu. Tüm işler bizim arife günü bıraktığımız gibiydi. Eşim ustaya bakmak için kaldığı eve doğru yönelirken ben daha fazla gerginliğe dayanamayağım için bahçeyle ilgilenmeye karar verdim. Eşim yaklaşık yarım saat sonra geldi, suratı beş karıştı. Biz adamı üzdük diye endişelenir ve iyimserlikle adamın hatalarını telafi etmeye çalışacağını düşünürken kalfamız 2,5 gündür gel keyfim yatıyormuş. Eşim hani çalışacaktın dediğinde "diğer usta gelince başlarım" demiş. Bi de üstüne acil para lazım olduğunu söyleyerek avans istemiş. Bizim ağzımız beş karış açık kaldı tabi. Tüm bunlardan sonra kalfa ile yolları ayırmaya kesin karar verdik. Yine de durumunun iyi olmadığını bildiğimiz için bari ay sonuna kadar çalışsın maaşını tam verelim şeklinde bir plan yaptık.

Bayramın 3. günü misafirlerimiz vardı bu yüzden inşaata ancak akşama doğru gidebildik. Eşim kalfa ile durumu konuşmaya gitti. Kalfa bizi bir kere daha şok ederek inanılmaz olaylar çıkardı. Eşim bu işi naıl sonlandıralım dediğinde şuna benzer cevaplar almış. "Şimdi beyefendi bakınız.. Beni buraya getirdiniz vaatlerde bulundunuz -bu konuda o kadar temkinliydik ki her konuşmamızı işler umduğumuz gibi giderse ve kendisinden memnun kalırsak pazartezine almıştık- sonra ortada bıraktınız bu yüzden -11,5 gün çalışmasına rağmen- maaşımın tamamını isterim hatta tazminatımı da hakkımı size yedirmeeemmmm.". Biz de adamacağıza yazık daha çalıştıralım diye düşünüyoruz bu arada :). Neyse, kavga gürültü derken ertesi gün ayrılacak şekilde hazırlanmasını söyleyip ordan ayrıldık. Kavga gürültü bu kadarla bitmedi tabii, ertesi gün ayrılırken de aklınca bize nasihatlarle başlayıp üzerimize yürümeye kadar uzayan bir dizi daha olay gerçekleşti. Öğlene doğru eşyalarını kargoya kendisini de otobüse teslim etmeyi başardık. Bu arada bizden kendisine vereceğimiz paranın tümünü de almadı. İstanbul'a gidelim orda hesaplaşıcam ben sizinle diyerek ayrıldı.

Cumayı diğer ustamız (Abdullah Usta) duvarları temizleyerek geçirdi. Biraz da dertleşerek tabii. Meğer bu adamcağız da hiç memnun değilmiş onunla çalışmaktan. Ama ekmeğiyle oynamıyım diye bize birşey dememiş. Dönmeden önce farkettik ki zaten işlerin çoğunu zaten Abdullah Usta yapmış ve yapmakta. Diğerinin oyalanıp oyalanıp sökemediği sıvaları gayet güzel söküyor, diğer işleri de hallediyor. Yanına adam bulup sıva ve derz işini bitirip bitiremeyeceğini sorduk bitiririm dedi.

Cuma öğleden sonra ve cumartesi sabahını İzmir Gıda Çarşısındaki İnşaat malzemesi satan yerlerde geçirdik. Amacımız dönmeden derz için kullanacağımız malzemeyi belirlemekti ama gördük ki bizim gibi taş yapılarak hazır derz malzemeleri uymuyor. En yakın bulabildiğimiz şey epoksi içeren bir dolgu malzemesiydi ama onun da maliyeti çok çok fazlaydı. Durum böyle olunca ince kum ve çimentodan (beyaz çimento olup renklendirilebilir) yapılan harca geri döndük. Yine de harca katabileceğimiz su yalıtımına faydalı olabilecek maddeler olup olmadığını araştırıyoruz. Zira daha teemizlik işi bitmediği için dolgu işi için biraz daha süremiz var.

Cumartesi öğleden sonra Abdullah Usta ile duvarlarda yapılacakların birer örneğini beraber yapıp istediğimizin ne olduğunu birebir gösterdik. Yanına çağıracağı iki adamı da buldu biz ordayken onlarla da pazarlığmızı yaptık ve İstanbul'a dönüşe geçtik.

En kısa zamanda evin son planı ve iç detaylarla ilgili gelişen fikirler hakkında bir yazı yazmayı planlıyorum. Ekim sonunda tekrar İzmir'de olacağız o zamana kadar bizim de burda karar vermemiz gereken çok iş var. Macera devam ediyor bakalım daha neler göreceğiz...

7 Ekim 2008 Salı

Dişi Kuş Bayram Tatilinde - 1



En son yazımda ilettiğim şekilde bayram tatilimizi İzmir'de, evimizle ve bahçemizle uğraşarak geçirdik. Ancak bayram boyunca yaptıklarımızı ikinci yazıma bırakıp önce ağaç ve bitkilerimizin son gördüğümden beri nasıl değiştiklerini sizinle paylaşmak istiyorum. Aşağıya ilk dikildikleri zaman çektiğim fotoğraflarla bu gidişimde çektiklerimi "öncesi-sonrası" şeklinde birleştirdiğim birkaç foto iliştiriyorum.Umarım size de biraz fikir verir.

Arizonikalar:



Ektiğimiz 60 adet arizonikadan sadece 2 tane fire vermişiz. Kalanları gayet güzel tutmuş ve bayağı da serpilmiş durumdalar.

Zakkumlar :



Sarı (alaca) zakkumlarımızı bize veren fidancı amcaya ilk görüşümde kocaman bir teşekkür edeceğim. Zira ilk resimde görüleceği üzere başta oldukça zayıf ve yıpranmışlardı. Hatta mayıs başında yazdığım bir yazıda söylediğim gibi bu solmuş halleri uzun süre devam edince onları tutmadı sanmış ve fire hanemize yazmıştık :)
Fakat ilk şoku atlatan zakkumlarımız sulama sorununun da aşılması ile toparlanıp serpilmişler hatta çiçeklerini bile açmışlar. Gittiğimde dipten gelen yeni sürgünlerin kuvvetlenmesi için ilk resimde görünen eski ve uzun dallarını budadım. İkinci foto budamadan sonra. Budadığım dallardan da çelik yaptım ve birazını komşuma hediye edip kalanını da bir saksıya ektim bakalım tutacak mı?

Çamlar :



Ekilen top çamlarımızdan sadece 1 tanesi kurumuş. Kalan tüm çamlar gayet iyi durumda yeşil yeşil, top top, şirin şirin büyüyorlar. Kuruyanın yerine de saksıda kalan ve henüz dikmediğimiz 1-2 tane çamdan birini ekiverdik hemen.

Zeytinler :



Bunlar da 2 adet aldığımız yetişkin zeytinlerden birinin fotoğrafı. Diğerinin çevresi inşaat atıklarıyla pek dolu olduğu için onu çekemedim. Ama onlar da tutmuş ve keyifleri yerinde.

Diğerleri :

Zeytinin arkasından görünen leylandiler ise bahçemizde yaşanan sulama problemleri ve biraz da büyük ekildikleri için en çok fire veren ağaçlarımız oldu. 150 adetin 50 tanesi maalesef kurumuş.

Meyve ve zeytin fidanlarından (Toplam 66 Adet) ise 2 adet zeytin, 1 erik ve 1 elma kurumuş. Kalanlar özellikle de narenciyeler oldukça iyi durumda, büyümüşler gelişmişler. Zeytinlerimizden bazıları ilk mahsüllerini (1 kilo kadar) bile vermişler. Daha da çok olabilirmiş ama bir tür böcek çoğu filizleri yemiş. Seneye ilaçlamayı ihmal etmemek gerekecek demek ki.

Başka neler yaptık bahçe için bir düşüneyim.

Nisanda ağaçları dikerken tüm araziyi sürdürüp kazdığımız için görünürde pek ot kalmamıştı ama tabi gübreyi yiyen ve toprağı havalananmış bulan tüm otlar çıldırmış. Ağaçların diplerini saran tüm otları ve dikenleri söktük. (Ot derken aralarında radika, şevketi bostan ve kapari gibi faydalı türlerinde olduğunu ekleyeyim. İlerde bu otları söktükten sonra afiyetle de yemeyi planlıyorum :))

Büyük ağaçlardan bazılarını gerdiğimiz ipler gevşemiş ya da kopmuş, onları sağlamladık.

Tüm ağaçların dibine kök geliştirici özel bir madde serptik -şu anda adını hatırlayamadım ama kışa girerken destek olması için tavsiye ettiler.

Damlama sulama borularını ve çeşmelerini kontrol ettik, sorun olanları düzenledik.

Bi de bahçeyi sulayan arkadaşın ektiği kavunlar olmuştu onları yedik :)

En son olarak da bahçe kapımızın babaları dikildi. Hani daha önce bir yazıda yamuk yumuk bir ferforje kapı göstermiştim ya. İşte o kapının bir benzerini eşim İstanbul'da yaptırıyor. Bir daha ki gidişimize onu da taktıracağız. Onun için kapının yerini belirleyip babaları ve zemin betonunun falan yaptırma işine
başladık. Onun da fotosu aşağıda.



Bahçe bu kadar, evdeki gelişmeler için, arkası yarın...

 
Clicky Web Analytics